Pazartesi, Ekim 20, 2008

Mobilis in Mobili

Moving in a moving thing: Hareket içinde hareket...

Salı, Ekim 14, 2008

Poker ve diğer oyunlar

İsmi lazım değil bir kısım arkadaşın gazı ile çok değil, iki defa poker oynadım. Nerden bilirdim bağımlılık yaptığını? Şu anda ellerim titriyor, gözlerimi kısıp blöf yapmak istiyorum :-)
Eskiler derler ya kumar ocak söndürür, ev sattırır diye... Büyüklerin bir bildiği var elbet. Yok pokerdi yok vampirdi bu oyunlarda karşındaki insanların farklı yönlerini keşfediyorsun.
Pokerde kim ne kadar risk alır, blöf yaparken eli-dudağı titrer mi, saçı ile mi oynar hepsini gözlemlemek mümkün. Risk almayan, blöf yapmayan kişiler arttırdığında elinde bişi yoksa ayrıl oyundan, risk alan insansa arttıran düşün... Tabii uykusu gelip elindekileri bitirmeye çalıştıkça kazananlar, oyunda karda iken asla zamanında ayrılamayanlar... Kritikler, konuşmalar, ah ahlar vah vahlar.. Herşey riske atılanların öneminde asılda.
Kimsenin evi yuvası yıkılmasın kumar yüzünden. Usturuplu davranın :-))
Oynadığım arkadaş grubunun çıkardığı gürültü yüzünden pokere uygun olmadığı anlaşılmıştır :-)) Poker aslında çok sessiz oynanıyormuş, biz de yanındakinin sesini duymuyorsun.
Gelelim grupla oynanabilecek diğer oyunlara: 1-vampir (frp ) 2- paint ball
Vampir gerçekten güzel bir oyun. Karşındaki insanın rol yapıp yapmadığını keşfetmeye çalışmak, grubun galeyanına gelip gelmemek, kendini savunmak.. Tiyatro.
İnsan farklı farklı oyunlar oynadıkça keşfedilmeyen taraflarını öğreniyor.

Aslında buna benzer oyunların çoğunu liderlik eğitimlerinde alıyor insanlar. Oyun olmasa da kişinin grup içindeki davranışını ve karar verme mekanizmasına etkisini irdeleyen vaka çalışmaları yapmıştım.
Yani açıkcası bence çocukluğunda çok oyun oynayamayanları eğitme yolu bu eğitimler :-))

Çarşamba, Ekim 08, 2008

İkincil Hayat

Yıllar önce beni çok etkileyen bir makale okumuştum. "Sabreden derviş muradına ermiş" ile "zararın neresinden dönersen kardır" ikileminde, insanların karar verme eğilimlerini inceleyen bir makale. Yapılan deneylerde işletmelerde yanlış giden yatırım kararı veren yöneticinin, kararlarına daha çok sahip çıktığı, sırf devam etsin diye hata üstüne hata yaptığı ortaya çıkmış. Yani sabreden derviş muradına ermiş insanlarda daha sık görülen davranış şekli. U2 un bir şarkısı hatırlatır bana bu durumu: Stuck in a moment.

İşletmeleri bir kenara bırakırsak kişisel hayatta da depresyona girmek ya da girmemek, hayata devam etmek ya da etmemek kişiye ait bir karardır. Saplanıp kalmak da öyle. Saplanıp kalanlara acımıyorum. Saplanıp kaldığında çıkmasını bilmiyorsan girmeyeceksin. Buna bence tek istisna evlat acısı olabilir. Bu yaşıma kadar anlayış limitimi tamamen tüketip eksiye geçtiğim için hayatım boyunca da anlayışlı olacağımı sanmıyorum.

Acılarını sessiz yaşayan insanlara çok saygı duyuyorum. Zararın neresinden dönersen kardır deyip yiyemeyeceği lokmaları yutmaya çalışmayanlara da saygım sonsuz. Yaşadıkları ikincil hayatları ile kendilerini ve çevrelerindekileri kandırmayıp, kendi özleri olabilen insanlara saygım sonsuz.

İkincil hayat olmaması için çookk çalışmak gerek çookk. Kolay mı hiiiç ama hiiiç kolay değil. İkincil hayat yaşayıp, farazi insanların konuşma baloncuklarını doldurup, seni meşgul eden, gerçekleri kabul etmeyen kişilere de dur demek lazım. Neden? zarar verir çünkü. Bataklıktır ikincil hayatlar ve farazi dünya zarar verir. Hayl gücü değil dediğim.... Düşerken diğerlerini de sürüklemek yerine, kalksın insanoğlu ve adam gibi yürüsün yolunda. Bunu yapmak zor değil mi? Böyle olabilse dünya her konuda daha güzel olur değil mi? Dünya barışını yakalar, küresel krizi atlatırız belki.

Cuma, Ekim 03, 2008

Sevdiğim kısa yazılar/öyküler - 2 - Anonim

Dere tepe,dağ taş dolaşmayı çok seven tek gözlü bir adam
varmış. Yürür yürür gider, gider gider yürürmüş.
Bir gün uzaklarda renkleri karma karışık bir köy
görmüş; alacalı bulacalı garip bir köy.

Yaklaşmış köye doğru.Yolları bir tuhaf,
evleri bir tuhaf,
insanları bir tuhafmış köyün.
Köyün içine girince anlamış meseleyi.
Körler köyüymüş burası.

Kadınların, erkeklerin, çocukların velhasıl
herkesin sımsıkı kapalıymış gözleri.
Gezgin tek gözlü adam karar vermiş burda yaşamaya.
"hiç değilse benim tek gözüm var" diyormuş.
"körler ülkesinde şaşılar kral olur derler.
Bende bunların başına geçer yaşarım"

Körlerin gözleri yokmuş ama elleri,kulakları,
burunları çok hassasmış.
Kendilerine göre kurdukları bir düzen içinde
yuvarlanıp gidiyolarmış.
Adam şaşkın hallerine bakıyomuş onların.
Yürümeleri, konuşmaları doğrusu başka türlüymüş.

Bir gün körlerden biri ötekilerden birinin malını çalmış.
Sadece tek gözlü adam görmüş bunu.
Bağırarak ilan etmiş "filanca falancanın malını çaldııı"

Körler; nerden biliyosun ki demişler, o kadar
uzaktan duyamazsın ki?
Ben duymadım, gördüm demiş adam.
Gözüm var benim, görüyorum...
Körler göz diye, görmek diye bir şey bilmiyorlarmış.
Uzun zaman içinde çoktan unutmuşlar bu hissi.

Ne demek görmek, demişler. Nasıl görüyosun yani,
Duyulmayacak mesafeden
anlayabiliyor musun ne olup bittiğini?
Anlıyorum tabii demiş adam.
İnanmayız, imtihan edeceğiz seni demişler.

Adamı almış uzakta bi yere dikmişler.
Tecrübeleriyle eminlermiş ki o
Uzaklıktan hiç birşey duyulamaz. Anlat bakalım
demişler, biz şimdi ne yapıyoruz?

Adam anlatmış:
oturuyorsunuz, kalkıyosunuz, koşuyosunuz, yemek
yiyosunuz, şu şunu yaptı, bu bunu yaptı falan...
Derken körler bi evin içine girmişler, bağırmışlar.
"hadi anlatsana..."içeri girdiniz,
Göremiyorum ki demiş adam.
Ne olmuş yani içeri girdiysek, elli santim fark
var, anlat hadi anlat demişler.
Arada duvar var ama demiş adam, göremiyorum...
Körler, sen atıyosun demişler. Demin ki tesadüftü,
bak şimdi bilemiyosun...
-Çıkın dışarı söliyim demiş adam.
Bu kadar mesafeden duyduktan sonra ha içerisi ha
dışarısı demiş körler.
"Ama ben duymuyorum, ben görüyorum" diyormuş adam.

Öyle şey olmaz demişler. Sende bir sorun var.
Saçmalıyosun, acayip şeyler söylüyosun.
Hekime muayene ettireceğiz seni.

Adamı yaka paça hekime getirmişler. Hekim de kör tabi.
Elleriyle yoklamaya başlamış.
Adamın açık olan gözünü kastederek
"Buldum" demiş, sorun burda..
Saçmalaması bundan dolayı diyormuş, şimdi
düzeltirim ben onu...

Körler ülkesinde kral olmak isteyen gezgin zor
kurtarmış kendini onların elinden.

Sözün Özü:

KÖRLER GÖRENLERI ANLAYAMAZLAR.
SAÇMALIYOR SANIRLAR VE ONU DADÜZELTİP
KENDİLERİNE BENZETMEK İÇİN
GÖZLERİNİ ÇIKARMAYA UĞRAŞIRLAR.

Sevdiğim kısa yazılar/öyküler - 1 - Can Dündar

Eski Sisam krallarından Ancee adında bir zalim, yeni yaptırdığı bir bağaüzüm kütükleri diktiriyormuş. İslerin bir an önce bitmesini sağlamak için de kölelerini hiç dinlenmeden çalıştırıyormuş. O zavallı kölelerden biri, bir gün pek bitkin düştüğü için dayanamaz ve zalim krala:
- Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın üzümlerindenyapılacak şarabi hiç bir zaman içemeyeceksiniz ki! Deyivermiş.
Kral biraz kızmışsa da sesini çıkarmamış. Nihayet gün gelip üzümleryetiştikten sonra, kral köleler de dahil herkesin hemen toplanmasını emretmiş. Bir müddet sonra da o bağın üzümlerinden yapılmış şaraptan bir bardak getirilmesini emretmiş. Daha önce kehanet gösterisinde bulunan köleyi de huzuruna çağırtmış. Şarap bardağını eline alarak:
- Söyle bakayım, benim bu şaraptan hiç bir zaman içemeyeceğimi tekrar iddia edebilir misin? diye sormuş.
Köle söyle cevap vermiş:
- Belli olmaz efendim. İçebileceğinizi söyleyemem. Çünkü dudak ile bardak arasındaki mesafe çok uzundur. O arada başınıza neler gelebileceğini de bilemem!
Köle sözlerini bitirir bitirmez, içeri kralın adamlarından biri girmiş. Bir yaban domuzunun bahçeye girdiğinive asmaları kırıp döktüğünü söylemiş. Kral elindeki bardaktan bir damla dahi içmeden hemen dışarı fırlamış. Bahçede domuzun bulunduğu yere koşmuş. Kral ve domuz arasında öldüresiye birmücadele başlamış. Sonunda yaban domuzu mızrak gibi azı dişleriyle, Sisam kralının karnını yarıp ölümüne sebep olmuş. Kral bostanda, bardak masada kalmış.
Su söz bu olayı güzel bir şekilde ifade ediyor: "Nasip ise gelir Hint'ten Yemen'den, Nasip değil ise ne gelir elden?"
Sevgiyle kalın...
Kalbinize yakın bulduklarınızı çantada keklik sanmayın. Sıkıca asılın onlara, tıpkı hayata asıldığınız gibi... Çünkü onlarsız hayat da anlamsızdır. Hayatınızı asla aşka kapatmayın. Aşkı bulmanın en kısa yolu, "aşık olmaktır", korunmanın en iyi yolu ise aşka kanat takmak...
Hayatı çok hızlı koşmayın, nereden geldiğinizive nereye gittiğinizi unutmayın. Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzelbir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Dün tarih oldu... Yarın bir sır... Bugünün kıymetini bilin.
Can DÜNDAR