Cumartesi, Mayıs 29, 2010

Biber kızartması

Koptum...
Neden, nasıl, ne zaman koptum?
Bilemiyorum.
Bahane çok...
Zamansızlık? Ne yapıyorum ki diğer zamanlarda daha önemli...
İlgisizlik? Daha mı keyif alıyorum yaptıklarımdan...
Değişimler...

Yavaş yavaş gerçekleşen ama büyük değişimler. Hayatın döngüleri. Kırılan burulan hayallere yeni baştan şekil vermek, iğreti halinden kurtarmak. Sonsuz döngü, hayat.

Uzun zamandır elime almadığım kitaplarım, kalemlerim... Gözümü kapatıp dinlemediğim kuş sesleri, toprak ananın bağrından kopuşum...

Gerekli mi? Gerekli.. Döngü gerekli. Yeni şekil bulmak için, ruhunu dinlemek için...

Yeni bir yaz, hayatın tamamen değişimi, yeni beklentiler, küçük eller, korkular...
Burnunda mis gibi biber kızartması kokusu, gözünü kapattığında sevdiğin kişilerin, sevdiğin imgeler ile buluşması..

Yaşam filizlerinin canlanması, umut, mutluluk.

Kopmak ve dönmek...

Çarşamba, Haziran 24, 2009

Neden İş Bankası?

* Çünkü 1 milyon çocuğa karne hediyesi olarak kitap veriyor,
* Çalışanlarının banka içinde yükselmesi için kurmuş olduğu eğitim ve sınav sistemini uyguluyor ve bankaya bağlı çalışan yetiştiriyor,
* Genel olarak şubelerinde çalışanlarının yüzü gülüyor,
* Türkiyenin devlet bankası olmayan en yaygın bankası; Ne demek hizmet götürüyor, tek amacı kar değil,
* İnternet sistemi güvenli,
* Kumbara hesabı var,
* Ağaç dikme kampanyaları yapıyor,
* Türkiyenin Bankası...

Ve buna benzer sebebler yüzünden İş Bankası tercih edilir....

Pazartesi, Mayıs 04, 2009

Güçler -

"Memnuniyetsizlik." diye cevap verdi Everra. "Soylu sözler de insana nasıl mutsuz olacağını öğretebilir.. Bu tür şairler Ataların bahşettiklerini reddederler. Onların eserleri dipsiz bir çukurdur. Hayatlarımızı üzerine inşa ettiğimiz o sağlam inanç temelini bir kez yerinden kaldırırsan, bir şey kalmaz. Sadece kelimeler! Debdebeli, boş kelimeler. İnsan sadece kelimelerle yaşayamaz Gavir. Sadece inanç insana yaşam ve huzur verir. Bütün erden inancın üzerine kurulmuştur."

Denios'ta bizim bildiğimizden daha büyük bir erdem sezinlediğimi söylemeye çalıştım ama düşüncelerim tereddütlüydü ve Everra bu kesin tavrıyla hepsini yıkıyordu. "Zorunlu olana karşı isyandan, hakikatın inkarından başka bir şey öğretmiyor. Gençler isyanla, inançsızlıkla oynamayı sever. Bunu biliyorum. Ama yaşlandıkça bu hastalıklı ahmaklıktan sıkılır ve yine inanca dönersin, ahlaki yasaların tek temeline."

Güçler s.127 Ursula Leguin

Salı, Nisan 21, 2009

Ahaaa Sapak Kaçtı

Daha doğrusu sapağı kaçırdım...

"işe geç kaldım, bugünde tam geç kalınacak gündü..., Kurumlar yetişecek mi? paralar yetecek mi? köpeğe klübeyi nasıl yapsak; yaptığımızda alışır mı?" gibi düşüncelerle boğuşurken, sapağı sollamışım. Sabah mahmurluğu...
Otobanda bir sonraki çıkış 10 km ilerideki Gebze çıkışı. Nasıl daldıysam... Bunda tabii ki fonda Nihat Sırdarı dinlemem de etkili olmuştur. Türkiyede kırılan rekorlar, işe km olarak en uzun gidip gelenler. Valla 250 km ler vardı. Onların yanında kendimi şanslı hissettim.
Öyle ya da böyle geldik işe. Kafa bavul gibi. Tıkıştır tıkıştır herşeyi içine. Valla artık üstüne oturmak da yetmiyor. Kapanmıyor artık.....

Salı, Nisan 14, 2009

Çador

Neden Çador???
Çünkü aslında her zaman hayatımızda. Bir gölge gibi takip ediyor. Her dakika ensede nefesini hissediyorsun.
Herkes benim gibi hissetmez. Çünkü ya kanıksadıkları bir olgudur ya da hiç o sesleri duymadan, hiç görüntüler etraflarını sarmadan büyümüşlerdir.

Herkes bilir ki kadın ya da erkek farketmez hayatınızın aşamaları vardır ve bunlar toplum tarafından size lanse edilir. Size bunları dikte edenler ebebeyinleriniz, büyükanne ve babalarınız, alt komşunuz, arkadaşınız, öğretmeniniz yani akla gelebilecek herkestir. Eğer toplumun o alt kesiminde büyüdüyseniz (kapitalist söylemde işçi sınıfı diyelim) zaten söylemlerde de tabiri caizse öyle çok yenilikçi, farklı birşeylerde bekleyemezsiniz.

Toplumun o kesiminden çıkmış okumuş kendi hayatını kurmuş (toplumum zincirlerinden asla ve asla koparak değil) bir kadın olarak hissiyatımı anlatırken Çadora da geleceğim.

Bizim oralarda ben küçükken (Anadolunun bir çok yerine göre çok aydındır) kız çocuklarının o kadar da okuması beklenmezdi. Yani ne demek, anne babanın kıza çevreden koca bulabileceği seviye senin gidebileceğin en uç noktadır. Mümkünse oku ama abartma. Bu konuda örnek babaannemin üniversite iki de bana "Yeter çok okudun, artık evlen." demesi gösterilebilir. Alçakgönüllü ol ildeki ya da çevre illerdeki okullardan öğretmen veya hemşire çık. Görüşlerin genel görüşlerin asla dışına çıkmasın. Ne demek çok okumalar, ne demek masterlarlar ne demek gezmeler tozmalar, çok gezen çok bilir demeler. Sen toplumun senin için belirlediği o sırça fanusunu sakın ama sakın kırma....

Zaten daha çok küçükken başlar "Artık büyüdün saçını ört." öğütleri. Okumayan kızın örtmemek gibi bir alternatifi asla yoktur. Ne yapacak ki; evde oturup koca bekleyecek. Okul izin vermediği için okuyanlar kafalarını örtmeyi, ehh bir nebze daha uzatabilirler. Bu tamamen ailenin insiyatifi ve içinde bulundukları mahalle baskısı ile ilgilidir. Kızın örtme ya da örtmeme konusundaki görüşü sorulmaz. Çünkü örtmese o.... olur, örtse hanım kız.

Örtmek ve örtmemek ne kadar inandığınla değil toplumun seni namuslu- namussuz görmesi ile alakalıdır. Zaten kişinin inancında bilgi bilinç sorgulanmadığı için örtünmenin namuslu, örtünmemenin namussuz olarak algılandığı çıkarımı, kusura bakmayın ama hiç haksız olmuyor.

Ne zaman okuduğumu hatırlamıyorum ama sanırım kitapın hemen çıkışından sonra okumuştum Çador'u. Murathan Mungan'ın garip, içimi oyan kitabı... Birbirinin aynı kıyafetlerle dolaşan, dışarı çıktıklarında kim olduğu farkedilmeyen, dışarı çıkmak için yanında bir erkeğe ihtiyaç duyan kadınların olduğu bir toplum. Bir anda öyle bir hayatı düşündüm; kızlı erkekli oturup konu ne olursa olsun fikir telakkisinde bulunamayacaktık, Hastalıkta, o olduğunda bu olduğunda yanımda bir erkek olmadan dışarı çıkamayacaktım, eninde sonunda evlenmek zorundasın ki hayatını devam ettirebilesin, kocan öldü, boşadı hayatın kaydı.... Kadını bırak erkek olarak istediğin gibi iletişim kurma ve hayatına yön çizme yetisinden mahrumsun. O kadar derin bir mahpusluk ki kelimeler kifayetsiz.

Kitabın etkisinden bir süre kurtulamadım. Hala aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor. Bu aralar daha da sık geliyor nedense.

Demokrasiye demokrasinin nimetlerinden faydalanan herkesin sahiplenmesi gerekiyor. Ben sürekli olarak bir şekilde kapatılmaya çalışılmaktan sıkıldım. Kadınım diye güdülmeye çalışılmaktan sıkıldım. İnsanların kim kapandı, kim açıldısı kadar üstüne onu aldın bunu aldın moda takibinden de bıktım. Herşey imaj oldu; kapalısından kapanmayına kadar, herkes bir elinde ayna bir elinde cımbız umrunda mı dünya tribinde.