Cuma, Mayıs 09, 2008

Pandora'nın Kutusu

Elde mutsuzluk için, huzursuzluk için hiçbir sebeb yokken neden huzursuzdur insanın yüreği? neden donuk donuk bakar gözleri? Eskiden arap kızı misali yagmuru izlerken sevinçle dolan yüreği, neden katılaşmıştır? Büyümek midir bu? Kanıksamak mıdır büyümek?


Bir zamanlar şu anları yaşamak için yukarıya açılan eller, elini tuttuğu mutluluğu neden sadece sadece... öylece kalır ki? Eller sıkıca sıkılır sadece... Çocukluk sevinçleri?... Çocukluk sevinçleri miydi onlar acaba? Saflıklar? ....


Saf duygular... Boş gözlerle açık denize bakar gibi. Denizin usul usul dalgalarına bakarken, donup kalmak. Zamansızlık.... Hissizlik....

Yanaklardan süzülen bir damla tuzlu su karışır yoğunluğa, kaybolur gider. Ne de olsa sessizce akıp giden damlalar oluşturmuştur o engin yoğunluğu. İçinde rengarenk hayatları barındıran o yoğunluk, çıplak gözle görülmeyen gizli dünyaları barındıran.

Her damla neden, niçin, hangi sebeblerden akıp gidiyorsa o denize; hepsi ayrı bir güzellik, farklılık katmakta... Hayalleri, ıstırapları, umutları ve donmuşlukları alıp diğer boyuta, denizin derinliklerindeki o sonsuz dünyaya taşıyor gözyaşları. Her bir damla gözyaşı bu dünyada açılmayacak olan, "Pandora'nın Kutusu". Çarpınca denizin dibine; parçalanınca Pandoranın Kutusu birbirinden farklı, eşsiz hayatlara dönüşüyor. Balıklar, süngerler, mercanlar, sümüklü yosunlara hatta...

Bizi bu tarafta tutan şey ise belki de aşağıya daha çok renk katabilme isteği, gücü.... Yaşama isteği, gözyaşlarını tekrar akıtabilmeyi göze almak sadece....