Çarşamba, Nisan 23, 2008

– inanmak karanlıkta korkmaktır.


– bir bakıma öyle


– inanmamak, aydınlıkta kaçmaktır.


– bir bakıma öyle.


– inanma sakın!


– olur.


– inanmamazlık etme sakın!


– olur.


– inanıp kalma!


– olur.


– inanmayıp kaçma!


– olur.


biri öbürünü ayartıyor.yoksa öbürü mü birini?


özdemir asaf yuvarlağın köşeleri

Perşembe, Nisan 10, 2008

ORMAN

Birilerinin bizlere doğanın bir parçası olduğumuzu, onu koruyamazsak geleceğimizi de koruyamayacağımızı; "insan doğaya karşı bir kez daha kazandı" söyleminin sadece doğadan değil hem yaşadığımız andan, hem geleceğimizden çok şey götürdüğünü; insanın doğaya karşı değil, onunla uyum içinde yaşaması gerektiğini anlatması gerekiyor.

Birilerinin bizlere anlatması gerekiyor. Pardon ne anlatması sinemalarda göstermesi gerekiyor. Belki bir sinema filmi (tabii ki korku filmi olurdu) yapılsa idi, bizler neler olacak diye düşünmek zorunda kalmazdık. Bu film, talan edilen ormanlık arazinin yerine yapılmış olan otellerin pansiyonların nasıl boş kaldığını; beton yığını olmuş sahil kentlerimize turistin gelmediğini; tarla yeri olarak açılan alanlardan artık mahsul alınmadığını; kovanlarımızın balla dolmadığını; arılarımızın vızıldamadığını; kuşların ötmediğini ama tüm bunlara rağmen şimdilerde akıllı yatırım yapmış bir kaç kişinin koruduğu ormanlık alana bilet karşılığında girdiğimizi; şu anda korumakta olduğumuz tüm bitki türlerini ve hayvanları mumyalanmış olarak müzelerde görebileceğimizi; etrafımızda fazlasıyla gördüğümüz “ayy beni rahatsız ediyor” dediğimiz türlerin ise korunmaya alındığını; kendi değerlerimizi zenginliklerimizi korumayıp satarsak kimsenin dönüp bize bakmayacağını; 3 tarafı denizle çevrili canım Anadolumun doğal ve kültürel zenginliklerinin nasıl heba edildiğini; enayi yerine konulan köylümüzün dizlerine vura vura yaktığı ağıtlarini ve belki daha bir çok şeyleri anlatabilirdi bizlere.

Anlar mıydık acaba? Görebilir miydik geleceğimizi? Görebilir miydik üç kuruşa sattığımızın özgürlüğümüz olduğunu? Görebilir miydik bir yudum nefesimizi, bir kuş cıvıltısını, bir böceği sattığımızı? Görebilir miydik ağzı açık gökyüzüne bir yudum yağmur diye bakan insan topluluğu arasında kendimizi? Suretimizi görebilir miydik o ekranda, ya da çocuklarımızın yüzlerini? Bozduğumuz dengenin geri dönüşünün çok zor olduğunu, çaresizliğimizi..........


Kimsenin parası bu güzellikleri gelecek nesillerden satın alamaz. Ben onlara yukardaki film gibi bir hayat bırakmak istemiyorum. Çünkü bunlar bakkaldan çikolota almak gibi değil. Karşılıkları para değil. Bu yapılan musluktan kana kana su içme zenginliğimin, yaşama hakkımın geri dönüşülemez şekilde elimden alınması.

İçime çektiğim bir yudum nefesimin, göreceğim bir parça yeşilin, etrafımda varlığını bildiğim çeşitliliğin zenginliğinin, elime konan uğur böceği ile dilek tutma şansımın satılmasına hayır diyorum.

07/08/2003

Merhaba

Kedinin meraklı meraklı burnunu kapı aralığından sokup dışarıyı incelediği gibi burnumu sanal aleme tekrar sokayım istedim. Kaşınıyor olmalıyım, bir de üstüne işsiz olmalıyım...

Yıllar önce bir yazımı arkadaşlara göndermiştim. O zaman yüksek öğrenimini Amerikanyada devam ettiren bir tanesi "kiz başımıza blogger mı olacan" dediydi de ben birşey anlamadıydım. Neyse aradan onca zaman geçti, arkadaş vatana geri döndü, develer tellal oldu, bende artık sanal alemlere geri döneyim dedim.

Peki ne yazacağım, ne yazmak gerekir!!! Akşama ne pişirsem sorunsalı ile aynı mıdır bu? Ya da daha derin olarak yeni lezzetler kazanma çalışmaları mı yapmak gerekir? Bilmiyorum, bilemiyorum.... Ve çok korkuyorum!!! Benim raytingim kaç olacak, kimler beni okuyacak, nerelerden izleneceğim.....

Neyse ben başlayayım eskileri buraya atmaya, zaman zaman içinde göreceğiz fikir uçuşmalarını, kalemin sivriliğini, tatlı dili..... Zaten en azından fikir dünyamızda kendin çal, kendin oyna zikrinde olmadık mı bugüne kadar....

10/04/2008